Orta Asya ve Sibirya türk boylarının en büyük başarılarından biri, içinde yaşadıkları doğaya uygun “atlı-göçebe” veya “konar-göçer” yaşam biçimi geliştirmiş olmalarıdır. Geçim kaynağı hayvancılık olan atlı-göçebelik, büyük hayvan sürülerini idare etmek, onlara değişik doğa koşullarına göre yeni otlak ve su sağlamak gibi büyük emek ve beceri, fiziksel ve zihinsel dinçlik talep eden bir hayat tarzıdır. Ekonominin temelini teşkil eden hayvan sürülerine otlak bulmak için yaylak ve kışlak arasında geçen göçebe yaşam biçimi, at üstünde kurulmuştur.
Bu eski Türk konar-göçer düzen Kırgızistan’ın bazı bölgelerinde bugün de yaşatılmaktadır. Kırgızistan’ın ekonomisi kısmen hayvancılığa dayanmaktadır ve kadim zamanlarda olduğu gibi günümüzde de Kırgızlar, ilkbaharda hayvanlarını yüksek yaylalara sürerler, kışın ise dağ eteklerindeki kışlaklara inerler.
Masmavi gök, yemyeşil çayırlar, şırıl şırıl akarsuları ve serin esintilerin eşliğinde geçen bütün yaz, göçebeler sürüleri semirtmek, yün kırpmak, yünden keçe yapmak, ip eğirmek, yorgan dikmek; sütten çeşitli ürünler yapmak ve sair faaliyetlerle meşgul olurlar. Ayrıca, erkekler sık sık ava çıkar, çeşitli kuş ve hayvan türleri avlarlar.
Göçebe, iç içe yaşadığı ve nizamlarını çok iyi bildiği tabiattan hayatta her şeyin geçici olduğunu öğrenir, çünkü her gün doğada değişim ile göz göze, yüz yüzedir. Doğa ile göçebe sırdaşıdır, sevgi bağlarıyla sarmaş dolaştır. Doğa ile göçebe arasındaki bu tatlı muhabbete dalmak isterseniz sizi Tanrı Dağlarının kucağına davet ediyoruz.